Son zamanlarda basında Ermenistan'ın sınır hatlarındaki askerlerimize saldırılar düzenlediği haberlerini alıyoruz.
Daha dün de, Ermeni askerlerince Nahcivan sınır hattındaki askerlerimize ateş edildiği haberini aldım.
Sınır uçlarımıza saldırırlarken, sinir uçlarımıza da saldırdıklarını önemsenmeyecekse bile düşman tavsiyesi olarak önemle hatırlatırım.
Ne garip ki;
Paşinyan dahil birçok üst düzey Ermenistan yetkilisinin; Azerbaycan'ın kendi taraflarındanki askerlerine saldırı düzenlediği, Azerbaycan'ın Ermenistan’a karşı savaşa hazırlandığı ile ilgili açıklamalar duyuyor, okuyoruz.
Bu açıklamaları; siyaseten, suç bastırma, mağdur taraf algısı oluşturma nafile çabaları gordüğüm gibi; tıbben de, son savaşlarda yenilmiş ezilmiş olmanın verdiği ezilmişlik, yenilmişlik duygusunun verdiği refleksin verdiği savaş sendromunun dışa vurumu da görüyorum.
Bundan iki ay önce “Azerbaycan ile Ermenistan Barış Antlaşması imzalıyor” diye haberler okumuştum. Aynı gün “Azerbaycan-Ermenistan Barış Antlaşması ile ilgili öngörülerim” başlıklı birçok gazete ve yazılı basında da yayınlanan köşe yazımda belirtmiştim. (İlgilenenler, Hasan Barın yazıp Google’dan sorgulatabilirsiniz) bu barış anlaşmasını bırakın kısa, orta vadede bile beklemediğimi yazmış, sebeplerini de ayrıntılarıyla anlatmıştım.
Aylar geçti, bahsedilen barış anlaşmasının değil imzalanması; imzalanması ile ilgili dedikodusu bile kalmadı.
Neden?
Çünkü Ermenistan ezile ezile yenilmesine rağmen, Karabağ'dan vazgeçmiyor.
Son ana kadar vazgeçmeyecekte!
Ermenistan, “yaptıysak yaptık len ne yapacaksınız” der gibi Türklere soykırımlarını saklamadığı, uluslararası hukuk gereği Azerbaycan’a ait olduğu halde topraklarını işgal edip hatta devletçik kurmaya kalktığı, küçümseyip hatta insan yerine koymayıp işkenceler yaptığı, diske bile vurmaz dediği Azerbaycan’dan, bırak diskeyi tokatı o kadar çok yumruk yedi ki;
Asker kaybetti, para kaybetti, itibar kaybetti.
En önemlisi de;
Devleti, vatandaşları, her gün kocasından dayak yiyen kadın psikozunda, uyurken bile yediği dayağın etkisinden rahatsız olacak şekilde depresyona girip, psikolojisini, dengesini kaybetti.
O yüzden özellikle Avrupa’nın kendileri lehine alacağı her türlü kararı, rahatsızlığına karşı yeterli olmasa da hafif dozajlı antidepresan gibi algılıyorlar.
Bu antideprasan benzeri pışpışlama;
Önceden kendilerine gaz veripte, cephede askerleri geberirken sıvışıp ortalıkta görülmeyen emperyalistlere, cephede savaş en kanlı şekilde devam ederken, çocukları diskolardan çıkmayan, savaşı elinde viski koltuğunda yayılarak kocaman tv’sinde seyreden Ermeni diasporasına, özellikle de Fransızlara ses çıkarmalarını engelleyecek kadar etkili;
“Ben dayak yerken siz neredeydiniz” kızgınlık sorusunu günĵn her anında içlerinden söküp atamayacak kadar da zayıf ve tesirsiz!
Uluslararası arenada abilerinin ozellikle de Fransa kucağı olmak üzere kucağından kucağına dolaşarak özellikle de bir çıkış arayacak, habire pışpışlanmayı isteyecek ve pışpışlanacaktırda!
Haddim değil de, gene de; oturdukları ve pışpışlanıp ellettikleri yerlere dikkat etmelerini de nacizane öneririm!
Benim ki sadece fırlamaca bir oneriydi; sonuçta oturacakları yer de pışpışlanacakları yer de onların.
Zengezur'un açılmasının istemeyen Emperyalistlerin, Zengezur Koridoru korkusunu Demokritos’un kılıcı gibi arka planda kullanıp, potansiyel örtülü tehdit olarak kullanacaklardır.
Silahlandıkça, Avrupa siyasi arenasında, özellikle Azerbaycan'ın işgalci devlet algısı oluşturup ufak, basit zaferler kazandıkça tacizleri devam edecektir.
Karabağ'dan vazgeçmez bunun için oynayacağı en tehlikeli riskli oyun, tacizleri sonucu Azerbaycan Ordusu'nu Ermenistan sınırlarına karşılık vermesini sağlayıp dini, Rusya ya yakın olmasından kaynaklı stratejik tarafını ve özellikle ve özellikle Avrupa'daki Türk düşmanlığını kullanıp, kendini saldırılar işgal edilen mağdur devlet konumuna sokarak Avrupa devletlerini her anlamda arkasına almaya çalışacaktır.
Bu oluşturulacak algılarla, mağduriyet devlet, mazlum halk sıfatıyla özellikle Hindistan'dan aldığı orta menzilli füzeleri kullanmaya hak olduğu zemini de oluşturmaya çalışıyor.
NATO’ya girme çabası olacak ama; NATO uyeligi icin bütün üye devletlerin onayı lazım; Türkiye bunu kesinlikle onaylamayacağından bu konuya girmek bile istemiyorum.
Aslına bakarsanız olayın aslı şu:
Paşinyan veya sonrasında gelecek olan başkanların hiçbirisi; Ermeni halkının isteğiyle gelmiyor; özellikle Fransa ve ABD’de etkili, Ermenistan’a para yardımı yapan Ermeni Diasporası tarafından başa geliyor.
Ermeni halkı kendi isteğiyle diaspora menfaatlerine ters; kendilerine uygun birini seçse, para yardımları kesilir, birniki ay içinde şu anki hali beter olan Ermenistan, bin beter olur.
Ermenistan halkı bunu dillendirmese de bunu bilinçaltlarında fazlasıyla biliyor bu yüzden diasporalarına karşı kabullenilmiş çaresizliği yaşıyorlar.
Türkiye Devleti'de, Azerbaycan Devleti'de oynanan oyunun fazlasıyla farkında ve çoktan önlemlerini aldılar.
Anında karşılık vermiyorlar ise olacaklardan korktuğundan değil, siyasi oyunun nasıl oynanmasını gerektiğini çok iyi bildiğindendir.
Sayın Cumhurbaşkanım İlham ALİYEV'de açıkladı: “Ermenistan baris antlaşmasını çıkmaza sokarsa, biz de Ermenistan topraklarını Azerbaycan toprakları olarak gündeme getiriririz”
Şahsım ve ben gibi gibi düşünenler açısından konuşmam gerekirse; Kaldı ki ben devlet değilim, Uluslararası Hukuka göre de davranmak zorunda değilim o yüzden Ermənistan başkenti Erivan Türk'ündür, Azerbaycan'ındır diyor, Ermenistan'ın Toprak bütünlüğünü de tanımıyorum!
Şuşa Bildigesi’de,Şuşa Bildirgesi içerisindeki tek devlet ilkesi ve iki devletten biri savaşa girerse diğeri de girer maddesi gözünüze sokar gibi kabak gibi duruyor.
Kimse, zoru gorünce sıvışıp kaçan Ermeni Diasporası'nın emperyalistlerin özellikle de Fransa’nın gazına gelipte bizim sabrımızı test etmeye kalkmasın!
Hele hele Hindistan'dan, Fransa’dan aldığı füzelere, silahlara hiç güvenmesin!
Neden mi?
Türkiye’nin ürettiği tv’lerde basında yayınlanan hatta hatta ilerde de yayınlanacak olan uçaklar, silahlar var ya; biliyorum da konuşuyorum emin olun sizin görmenize izin verilen, savaş çıkıncaya kadar hiçbir zaman da göremeyeceğimiz gerçek filmin küçücük bir parçası, sadece ve sadece fragman;
Belki de fragmandan daha kısa sürecek ama,gerçek filmi kendi ülkesinde görür de ondan!
“Israr edene filmin tamamı seyrettilir” diyerek gurur duyduğum, Devletlerimizin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve mühendislerimizin küçücükte olsa nacizane şahsımca reklamını yaparak; herşeyin şimdiye kadar fazlasıyla alınmış Türk’ün menfaatlerinin geri verilmesinin barış yoluyla gerçekleşmesi temennisiyle yazıma son verirken;
Hepinize;
Sağlık huzur diliyor, saygılarımı sunuyorum!
Tarihçi, Araştırmacı Yazar Hasan Barın
Visiontv.az