Lübnan'da siyasi kırılganlık dış müdahaleye kapı aralıyor
10.09.2020

Beyrut Limanı’ndaki patlamanın ardından Lübnan, büyük yıkımın şokunu üstünden atmaya çalışırken, ülke siyasetindeki belirsizlik ve kırılganlık dış müdahaleye de zemin hazırlıyor.

Visiontv.az`ın Türk basınına atfen yaptığı habere göre, Beyrut Limanı’ndaki patlamanın ardından Lübnan, bir yandan yıkımın şokunu üstünden atmaya çalışırken diğer yandan müzmin hale gelen hükümet krizleri ve yıllanmış Refik Hariri davasıyla ilgili gelişmelerle sarsılıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Orta Doğu’nun bu çalkantılı ülkesine yaptığı ziyaretlerle değişim sürecinde aktif bir rol almaya çalışıyor.

Lübnan’ın eski Başbakanı Refik Hariri’nin suikasta kurban gitmesiyle ilgili davaya bakan uluslararası mahkeme 15 yıl sonra nihai kararını verdi. Suikastla ilişkisi olduğu iddia edilen dört sanığa ilişkin verilen kararda Şam yönetimi ve Hizbullah’ın olayla doğrudan ilişkilerinin tespit edilemediği ancak Hizbullah üyesi Selim Cemil Ayyaş’ın suikastta dahlinin olduğu belirtildi. Karara verilen tepkiler ve muhtemel senaryolara geçmeden önce bu on beş yıllık süreçte yaşananları özetlemekte fayda var.

Eski Başbakan Refik Hariri’nin konvoyuna 2005 yılında Beyrut’ta bomba yüklü bir kamyonla yapılan saldırının ardından Hariri, konvoyunda bulunan 21 kişi ile birlikte hayatını kaybetmişti. Bu suikast, sadece Lübnan’da değil bölgede yeni bir dönemin başlamasına sebep oldu. Lübnan iç savaşı döneminde Suriye yönetimi, Lübnanlı gruplar arasındaki çatışmalara müdahale etmek için ülkeye askeri birlik göndermiş ve savaş sonrasında da ülkede varlığını sürdürmüştü. Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesini isteyen Refik Hariri’nin kısa süre sonra suikast sonucu öldürülmesi gözleri Şam yönetimine çevirmişti. Suriye, bu suikastla ilişkilendirilerek Lübnan’dan çekilmeye zorlandı. Hariri’nin Şam yönetiminin askerlerini çekmesi hususunda geçmişteki tavrı referans alınarak bu suikastın arkasında Şam ve müttefiki Hizbullah’ın olduğu yönünde uluslararası toplumda bir algı oluştu. Bu algı da daha sonra Suriye’nin ülkeden çekilmesine sebep olacak büyük gösterilerin fitilini ateşledi. Lübnan yakın tarihinde Sedir Devrimi olarak anılan bu olay, Lübnan’daki Suriye etkisini göreceli olarak kırsa da bu defa da ülke siyasetinde Suriye yanlısı ve karşıtı iki farklı blok oluştu. Suriye, ülkeden çıkarken arkasına siyasi olarak kendine vekalet edecek partiler, gruplar ve örgütler bıraktı.

Lübnan siyasi tarihinin siyasi suikastlarla dolu olduğu ve suikastların neredeyse hiçbirinin Lübnan yargısı tarafından açıklığa kavuşturulamadığı için Hariri davası bağımsız bir uluslararası mahkemeye götürülmüştü. Ancak suikast sonrası olay mahallindeki delillerin ortadan kaldırılması, uluslararası mahkemenin elini epey zorlaştıran bir faktör oldu. Uluslararası mahkemede görünürde suikastla ilişkili olarak dört kişi yargılanıyordu ancak tutuklanmış hiç kimse yoktu, dördü de gıyaben yargılanıyordu. Delillerin karartıldığı, sanıkların sorgulanamadığı ve yıllardır sürüncemede olan bu dava Lübnan için maddi olarak da büyük külfet oldu. Müfettişler, araştırmacı ve avukatlar ordusuyla bu dava Lübnan’a milyonlarca dolara mal oldu. Üstelik 15 yıl süren yargılamanın sonucunda mahkûm edilen Selim Cemil Ayyaş’ın gıyaben yargılandığı için tutuklanması halinde tekrar yargılanması gerekecek. Tutuklanması ise pek ihtimal dahilinde görünmüyor zira Hizbullah lideri Hasan Nasrallah konuyla ilgili “Her kim ki bir üyemizi tutuklamaya kalkarsa ellerini keseriz” şeklinde sözler sarf ederek yargıyı açıkça tehdit etti. Bütün bunlar göz önüne alındığında bu davadan çıkan kararın pratikte bir karşılığının olmayacağı aşikar. Nihayetinde Ayyaş’ın bu suikastın ana planlayıcısı olmadığı biliniyor. Ancak kararın en olumsuz etkisi, sorunların uluslararası mahkemede çözülebileceğine dair inancın yok olmasıdır.

Siyasal anlamda ise Hizbullah ve Şam’ın doğrudan suikastla ilişkilendirilememesi ve Ayyaş’a suikast emrinin kim veya kimlerin verdiğinin tespit edilememesi, Hizbullah ve Şam yönetiminin elini güçlendirdi. Refik Hariri’nin oğlu Saad Hariri mahkeme öncesi yaptığı açıklamada mahkemeye olan güvenini dile getirmiş, Nasrallah ise kararı “sanki hiç verilmemiş gibi” yok sayacağını ilan etmişti. Çıkan nihai karara bakıldığında bunun Hizbullah’ın pek beklemediği bir karar olduğu anlaşılıyor. Her ne kadar Hizbullah bir nevi aklanmış olsa da örgüt olarak hiçbir şekilde bu suikastla ilişkisi olmadığını iddia ettiği için Ayyaş’ı teslim etmemesi bekleniyor.