Batı’nın 'Yükselen Türkiye' hazımsızlığı
11.09.2020

Hiç bitmeyen bir maraton şeklinde ilerleyen Türkiye’nin Avrupa Birliği tam üyelik müzakereleri, Türkiye’ye özel ve daha önce hiçbir aday ülkeye uygulanmayan çifte standartlar yüzünden sekteye uğramış durumda.

Visiontv.az`ın AA`ya atfen yaptığı habere göre, hiç bitmeyen bir maraton şeklinde ilerleyen Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) tam üyelik müzakereleri, Türkiye’ye özel ve daha önce hiçbir aday ülkeye uygulanmayan çifte standartlar yüzünden sekteye uğramış durumda. [1] Türkiye’nin üyeliğine karşı olan gruplar Türkiye’nin Avrupa’ya ait olmadığını ve Avrupa kimliği, coğrafi ve kültürel sınırları için de bir tehdit olduğunu defalarca ifade etmiş bulunuyorlar.

Yine benzer bir şekilde 1968’den beri süren Kıbrıs müzakerelerinin çözümsüz kalmasının faturası da Avrupa tarafından Kıbrıs Türk tarafına ve Türkiye’ye çıkarıldı. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için başvurduğu 1987 yılından beri, Avrupa Konseyi raporları ve Türkiye hakkında yayınlanan tüm yıllık raporlarda Türkiye’nin üyelik süreci ve Kıbrıs’taki siyasi çözümsüzlük arasında organik bir bağ kuruldu ve Türkiye Ada’daki çözüm çabalarına destek vermesi için baskı altında bırakılmak istendi. [2] Üstelik Türkiye’nin resmi olarak tanımadığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile ilişkilerini normalleştirmesi ve deniz ve hava limanlarını Rum tarafına açması istendi.

Öte yandan, uluslararası düzeyde tanınması engellenen Kıbrıslı Türkler, 1964’den beri “insanlık hakkı” olarak tanımlanan ve siyasi tanınmadan bağımsız olarak ele alınması gereken uluslararası ulaşım, serbest ticaret, sportif ve kültürel faaliyetlerden dahi daimi bir şekilde mahrum bırakıldılar. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından dört buçuk yılda hazırlanan 2004 Annan Planı referandumuna Kıbrıslı Türklerin yüzde 65 oranında kabul, Rum tarafının ise yüzde 76 oranında ret oyu kullanmasına rağmen ambargolar kaldırılmadı ve AB tarafından ambargoların kaldırılmasıyla ilgili verilen sözler de yerine getirilmedi.